17 Ekim 2011 Pazartesi

Halı boyacılığı tarihçesi


19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarında Batı Avrupa ülkelerinde Doğu Halılarına ilkin bazı   yorumlarda,   Doğu’da   çok   sayıda   boyarmaddelerin   kullanıldığı,   geleneksel boyamacıların  istedikleri  tonu  verecek  boyarmaddeyi  tam  olarak  seçebildikleri  ve  bu doğal    renklerin,    halı    eskidikçe    daha    yumuşak    tonlara    dönüşerek    güzelleştiği belirtilmektedir (Kahvecioğlu 2003).


Bitkisel boyamacılığın, doğuda; eski medeniyetlerin beşiği olan Hindistan, Orta Asya, Çin,  Japonya  ve  Mısır’da  gelişm dokuma  sanayisine  paralel  olarak  başladığı  ve geliştiği bilinmektedir.


M.Ö. 3000 tarihine ait bir Çin kaynağında doğal boyalardan söz edilerek, Mısır’da Orta Krallık  döneminde  sadece  boyaların  elde  edilişleri  değil,  mordan  maddelerinin  dahi bilindiği   belirtilmektedir   (Öztürk   thsz,   Eyüpoğlu   vd.   1983,   Uğur   1988).   Avrupa kıtasında  ilk  boya  kullananlar  ise  büyük  bir  olasıkla  İ.Ö.  2000’lerde  Zürih  gölü dolaylarında yaşamış olan insanlar olduğu belirtilmektedir (Eyüpoğlu vd. 1983).


Batik boyacılığı ile tahta kalıplar oyulmak suretiyle yapılan basma boyacılığın ilk defa

Hindistan’da görüldüğü söylenmiştir (Anonim 1991).



Eski merler’in en büyük şehirlerinden biri olan Nippur’da  bulunan kil tabletlerinden eğirme, dokuma ve boyamanın M.Ö. 4000 yıllarının sonunda Mezopotamya da gelişmiş olduğu anlılmaktadır.


Mezopotamya da parlak renkli tekstil ürünlerinde ve Kapadokya tabletlerinde 63 parlak renkli   hizmetçi   erkek   çocuk   elbiselerinden   bahsedilmektedir.   Mısırda   bulunan dokumalarda insanların sosyal statülerine ait  mavi ve kırmızı şeritler kullaldığına dair resimler   bulunmaktadır.   Ayrıca   eski   Mezopotamya’da,   küp   boyam ve   mordanlı boyama  yöntemlerinden  bahseden  tabletler  bulunmuştur.  Bu  tabletlerde;  sarı,  yeşil, kırmızı-mor ve mavi-mor , kırmızı renklerin boyama yöntemlerinden; beyaz, siyah ,gri
ve   kahverengi   için   ise   naturel   renkler   kullanılmış   olduğundan   bahsedilmektedir

(Karadağ 2006).










16.  yüzyıla kadar bitkisel boyalar ve boyama sanatı yalnızca  doğuda  bilinmekte  iken, Amerika’nın    keşfinden    sonra    özellikle    boya    bitkisi    ve    ağaçlarının    üretimine başlanılmasıyla    birlikte    Avrupa    ülkelerinde    de    bitkisel    boyamacılık    sanatı yaygınlaşmıştır.


17. yüzyılda Fransa’da doğal boyarmaddelerin kimyasal yasının araştırılmasıyla doğal boyamacılıkta  önemli  gelişmeler  yaşanmış,  bunu  18.  yüzyılda  doğal  boyarmaddelerle yün,  pamuk  ve  ipek  gibi  liflerin  arasındaki  kimyasal  ilgi  üzerine  yalan  çalışmalar izlem ve  tekstil  tarihinde  yaşanan  büyük  buluşların  temeli  atılmıştır  (Kahvecioğlu
2003).



19. yüzyılın başlarında kimyasal boyaların bulunması ile endüstrileşm ülkelerde doğal boyacılık zla terkedilmiş; Anadolu’da ise dal boya kullanımı daha yavaş bir süreç içinde, el dokumacığının gerileyişine paralel olarak azalmıştır (Anonim 1991).


Orta  çağda  çok  rağbet  gören  ve  19.  yüzyılda  Osmanlı  dış  ticaretinde  tahıl  ve  ipekten sonra  üçüncü  gelen  Kökboya  (Rubia  tinctorum  L.),  Türk  kırmızısı,  Edirne  kırmızısı, Alizari,  Lizari  adlarıyla  anılmaktadır  (Öztürk  thsz,  Eyüboğlu  vd.  1983).  O  yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun bu bitkinin dünya ihracatının üçte ikilik kısmının tek başına karşılamakta olduğu tespit edilmiştir. Daha sonra bu bitkinin ana boyar maddelerinden biri   olan   Alizarinin   sentetik   olarak  elde   edilmesiyle   bu   bitkinin   ziraati   de   hızla terkedilmeğe başlanmıştır (Anonim 1991).


Ayrıca  aynı  şekilde  Cehri  (Rhamnus  tinctoria)  de  çok  tanınmış,  tarımı  ve  ticareti yapılmış  bir  boya  bitkisidir.  Boya  materyali  olarak  batmanı  bir  altın  liraya  salan cehrinin,  halk  arasında  “altın  ağa adıyla  aldığı  ve  hemen  her  yerde  yettirildiği belirtilmektedir (Kayabaşı 1995).


Bitki  çeşidi  bakımından  bu  kadar  zengin  olan  ülkemizde  bitkisel  boyalarla  yapılan boyama  işlemi  zor  ve  zaman  alıcıdır.  Lifleri  boyamak  için  uzun  bir  süreye  ihtiyaç duyulduğundan  boyama  esnasında  fazla  miktarda  enerji  harcaması  olmaktadır.  Aktif










boyarmadde miktarı bitkide çok az bulunmaktadır. Boyama yapılacak bitkinin en olgun olduğu zaman bitki toplanmaktadır.


Geçmişten beri gelenekselleşm halı ve kilim ipliklerinin boyanmasında kullanılan ve Anadolu’nun  her  yerinde  kendiliğinden  yetişen  veya  yetiştirilen  bitkiler,  günümüzde yeniden   önem   kazanmaya   başlamıştır.   Ayrıca   yün   ipliklerinin   bitkisel   boyalarla renklendirilmesiyle oluşturulan, geçmişi yansıtan ve oldukça değerli el dokusu ürünlere, dünya pazarlarında istek giderek artmaktadır. Bu ürünler özel fiyatlarla alıcı bulmakta, dolayısıyla hem üretici hem de ülke ekonomisi önemli bir gelir elde etmektedir.

Ülkemi florasında   boyacılıkta   kullanılan   bitkile bol   v çitlidir.   Yerel   olarak boyacılıkta kullanılan bu bitkiler arasında; yarpuz, kadın tuzluğu, ceviz, cehri, kökboya, sergil, nar, soğan, sığır kuyruğu, elma, ayva vb. sayılabilir. Köknar bitkisi de bunlardan biridir.


Köknar  ağacının  dişi  kozalaklarından  boya  bitkisi  olarak  yararlalmaktadır.  Fakat

şimdiye kadar bu konuda yapılmış bir çalışmaya rastlanılmamıştır.


Dünyada  olduğu  gibi  Türkiye’de  de    büyük  bir  yayılış  gösteren  Köknar  ağanın kozalakları,  başka  amaçla  kullanılmayıp  dalından  dökülmektedir.  Bu  nedenle  köknar kozalaklarının halı ve kilimde atkı, çözgü ve ilmelik ipliklerinin boyanmasında kullanım imkanlarının araştırılması önemli görülmektedir.


Bu araştırmada köknar (Abies) kozalaklarından elde edilecek renklerin subjektif olarak adlandırılma ve colorimeter cihazı ile objektif olarak belirlenmesi, ayca elde edilecek renklerin yün ilmelik halı iplikleri üzerindeki ışık, sürtünme ve su damlası haslıklarının standartlara göre saptanması amaçlanmıştır.

Ayrıca değişik boyama yöntemleri ve farklı mordanlar kullanılarak ideal mordan cinsi

ve ideal mordanlama yönteminin belirlenmeye çalışılması ve haslık değerlerini gösteren katalogların hazırlanarak  ve  bu  konuda  araştırma  yapacak  kurum, kuruluş  ve  kişilerin kullanımına sunulması ve çalışmalarına ışık tutması araştırmanın amaçları arasında yer almaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder